HEDİYE EROĞLU
Mersin Kadın Platformu, 11. Yargı Paketi’ne karşı yatığı eylemde yaşanan polis şiddetine dair İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şubesi, rapor hazırlayarak kamuoyuyla paylaştı ve yetkilileri göreve çağırdı.
Mersin’in Yenişehir ilçesinde bulunan Pozcu Koton önünde basın açıklaması yapan İHD Mersin Şubesine ivil toplum kuruluşları da destek verdi.
“MÜDAHALE; DEVLETİN KADIN BEDENİ ÜZERİNDEN KURDUĞU TAHAKKÜMÜN YENİ BİR ÖRNEĞİ”
Basın açıklamasını okuyan İHD Mersin Şube Eşbaşkanı Zeynep Kaya, kadınların barışçıl eylemine yönelik polis müdahalesinin, devletin kadın bedeni üzerinden kurduğu tahakkümün yeni bir örneği olduğunu söyledi.
“İnsan Hakları Derneği olarak, Mersin’de 28 Ekim 2025 tarihinde tam da burada gerçekleştirilen Kadın Platformu eylemine yönelik şiddetli polis müdahalesini insan onuruna aykırı, cinsiyet temelli ve hukuka aykırı bulduğumuzu kamuoyuna açıklıyoruz” diyen Kaya, “Kadınların barışçıl biçimde ifade ettikleri hak taleplerine yönelik bu müdahale, devletin güvenlik politikalarının giderek daha fazla kadın bedeni ve kimliği üzerinden şekillendiğini göstermektedir. Sahadan elde edilen tanıklıklar, video kayıtları ve İHD Mersin Şubesi Kadın Komisyonu’nun gözlemleri, kolluk güçlerinin eylem sırasında orantısız ve hedef gözeten bir şiddet uyguladığını ortaya koymaktadır.
“DAĞITMA AMACIYLA DEĞİL, CEZALANDIRMA VE GÖZDAĞI VERME SAİKİYLE HAREKET EDİLDİ”
Eylem süresince çok sayıda eylemciye yönelik itme, vurma, boğaz sıkma ve keyfi gözaltı girişimleri görülmüştür. Bu eylemler, yalnızca toplantı ve gösteri hakkının ihlaliyle sınırlı değildir; aynı zamanda işkence ve kötü muamele yasağını açıkça ihlal ettiği gözlemlenmiştir. Kolluğun eylemcilere karşı uyguladığı gücün, dağıtma amacıyla değil, cezalandırma ve gözdağı verme saikiyle gerçekleştirildiği gözlemlenmiştir. Bazı kadın polislerin, kadın eylemcilere yönelik, meme bölgesine yönelen uzun ve rahatsız edici fiziksel müdahaleleri, kadın ve LGBTİ+ bedeni üzerinde tahakküm kurma girişiminin bir tezahürü olarak görülmüştür.
EYLEMCİLER TACİZE MARUZ KALDI
Derneğimize başvuruda bulunan eylemciler tacize maruz bırakıldıklarını açıkça beyan etmiştir. Bu tür saldırılar, kadınların kamusal alanda var olma iradesine, kadınların ve LGBTİ+’ların yürüttüğü feminist mücadeleye yönelik; patriyarkal baskı, eril bir disiplin ve kontrol pratiği olarak değerlendirilmelidir. Eylem sırasında bazı kolluk görevlilerinin kadın ve LGBTİ+ eylemcilerin isimlerini yüksek sesle söyleyerek 'tanıdıklarını ve izlediklerini' ima etmeleri, psikolojik baskı ve fişleme niteliği taşıdığı gözlemlenmiştir. Amaç, eylemcilere kişisel düzeyde bir korku salmak, kamuoyu önünde onları teşhir ederek politik kimliklerinden dolayı sindirmektir.
GÖKKUŞAĞI BAYRAKLARI İLE MÜDAHALE YOĞUNLAŞTI
Bir eylemcinin, hukuki bir gerekçe olmaksızın alıkonularak bir süre sonra serbest bırakılması, kişisel özgürlük hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Bu tür uygulamalar, görünürde kısa süreli olsa da, keyfi özgürlükten yoksun bırakma niteliğindedir ve toplumsal cinsiyet temelli bir gözdağı pratiği olarak kadın ve LGBTi+ eylemcilerin direncini kırmayı hedeflediği gözlemlenmiştir. Eylemdeki müdahalenin, gökkuşağı bayraklarının taşınmasının ardından yoğunlaşması olayın yalnızca güvenlik müdahalesi değil, cinsiyet kimliği ve yönelimi temelli bir nefret saikine dayalı bir uygulama olduğunu göstermektedir. Kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı ile çevrelenen politikalara karşı hak mücadelesi verenlere yönelik saldırı ve hedef gösterme çabaları nefreti iktidar eliyle şekillendirmektedir” diye konuştu.
“GÖREVLİ POLİSLER HAKKINDA DERHAL BAĞIMSIZ İDARİ VE ADLİ SORUŞTURMA BAŞLATILMALI”
Bu olayın, son yıllarda Türkiye genelinde gözlenen kadın ve LGBTİ+ eylemlerine yönelik sertleşmiş polis pratiklerinin ve nefret politikalarının bir parçası olduğunu söyleyen Başkan Kaya, kadın ve LGBTİ+ hareketinin kamusal alanda güç kazanmasıyla birlikte, devletin güvenlik politikalarını kadın bedeni, kimliği ve örgütlülüğü üzerinden işlemeye başladığını savundu.
Açıklamasının devamında taleplerini dile getiren Zeynep Kaya, “Eylem sırasında görev yapan kolluk personeli hakkında derhal bağımsız idari ve adli soruşturma başlatılmalıdır.
“POLİS MÜDAHELELERİNDE, CİNSİYET TEMELLİ ŞİDDET VE TACİZ VAKALARI İÇİN ÖZEL BİR İZLEME MEKANİZMASI KURULMALI”
Kadın ve LGBTİ+ eylemlerine yönelik kolluk müdahalelerinde cinsiyet temelli şiddet ve taciz vakaları için özel bir izleme mekanizması kurulmalıdır.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılma kararı geri çekilmeli ve sözleşme maddeleri uygulamaya konulmalıdır. Bu süreçte, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin yarattığı boşluğu insan hakları yükümlülükleri doğrultusunda doldurmalı; CEDAW ve AİHS çerçevesindeki yükümlülüklerine eksiksiz uymalıdır.
“BARIŞÇIL EYLEM HAKKI HER TÜRLÜ NEFRET SAİKİ VEYA GÜVENLİK SÖYLEMİ BAHANE EDİLEREK SINIRLANDIRILMAMALI”
Kadınların ve LGBTİ+‘ların barışçıl eylem hakkı her türlü nefret saiki veya güvenlik söylemi bahane edilerek sınırlandırılmamalıdır.
İfade, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri, kadınlar söz konusu olduğunda da ayrım gözetilmeksizin korunmalıdır.
İHD olarak bir kez daha vurguluyoruz: Kadınların ve LGBTİ+’ların, yaşamın her alanında olduğu gibi sokakta da özgürce, onuruyla, eşit biçimde var olma hakkını savunuyoruz. Devletin görevi, bu hakkı bastırmak değil, güvence altına almak olmalıdır. Barışçıl gösterilere yönelik her türlü devlet şiddeti, toplumun vicdanına yönelmiş bir saldırıdır” dedi.