Haber Merkezi
Gıda Mühendisleri Odası Mersin Şubesi Başkanı Yusuf Değirmenci, Kimya Mühendisleri Odası Mersin İl Temsilcisi Emre Üresin ve Ziraat Mühendisleri Odası Mersin Şubesi Başkanı Okan Özkaya, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde artan gıda ve suya erişim zorluğuna dikkat çekti.
“MADEN VE ENERJİ ŞİRKETLERİNİN RANTI İÇİN GIDA HAKKI TEHDİT EDİLMEKTE”
Ortak açıklama yapan uzmanlar, geçen yıl Dünya Gıda Günü’nde, 2024 yılında gıdaya ulaşmanın en temel insan hakkı olduğunu vurguladıklarını anımsatarak, bu yıl ise erişim uyarısı yaptı.
Açıklamada, “Bu yıl, yanlış ekonomi ve tarım politikaları nedeniyle tarımsal üretim alanlarının ve tarımsal üretimin hızla azalması, bozuk gelir dağılımı politikaları nedeniyle emekçi ve emekli ücretlerinin açlık sınırının altında kalması, daha iyi gıdaları bırakın temel gıdalara ulaşım hakkını gasp etmiştir. Maden ve enerji şirketlerinin rantı için topraklarımızı, zeytinliklerimizi, meralarımızı, ormanlarımızı, su havzalarımızı yok edecek yasal düzenlemeler gıda hakkını tehdit etmektedir. Aynı zamanda, su politikaları ve suyun yönetimindeki hatalar nedeniyle, su gibi hayatın devamı için gerekli en temel maddeye erişimin zor olacağı bir yıl bizi beklemektedir.
“GÜVENLİ, SAĞLIKLI GIDAYA ERİŞİM AZALIRKEN, 673 MİLYON İNSAN AÇLIK ÇEKMEKTE”
Bu yıl Dünya Gıda Günü teması; ‘Daha İyi Gıda ve Daha İyi Gelecek İçin El Ele’. Gıdaya olan güvensizliğin her geçen gün arttığı bir süreçten geçmekteyiz. Bir yandan güvenli, sağlıklı gıdaya erişim azalırken, bir yandan 673 milyon insan açlık çekmektedir. Diğer yandan ise artan obezite oranları ve yaygın gıda israfı, bolluk ve yoksunluğun sıklıkla yan yana var olduğu dengesiz bir sistem tüm dünyayı kuşatmıştır. Bölgesel savaşlar ve ekonomik kriz en çok çocukları ve kadınları etkilemektedir.
“GIDA GÜVENCESİNİN SAĞLANAMADIĞI BİR DÜNYADA, ADİL VE DEMOKRATİK BİR DÜZEN İÇİNDE YAŞAMAK MÜMKÜN DEĞİL”
Gıda güvencesinin sağlanamadığı bir dünyada, adil ve demokratik bir düzen içinde yaşamak mümkün değildir. Bugün dünyada açlık varsa, bu sadece kötüleşen iklim koşullarından, yetersiz bitkisel-hayvansal gıda arzından değil, uygulanan yanlış ekonomi ve tarım politikaları ile adaletsiz gelir dağılımından kaynaklanmaktadır. İnsanlık için kâbus olan bu yokluğu ve yoksulluğu yenmek için sorumluluk almak hepimizin ortak toplumsal görevidir” dedi.
İYİ BESLENEMEYEN NESİL UYARISI
Uzmanlar, çocukların sağlıklı ve dengeli beslenememesinin gelecekte fiziksel ve mental olarak geri kalmış bir neslin ortaya çıkmasına neden olacağını da söyledi.
Çocukları güvenli ve kaliteli gıdaya ulaştırmanın en önce devletin sorumluluğunda olduğunu vurgulayan oda yöneticileri, “Çocukların beslenme ihtiyacı doğru uygulamalar ile en geniş kapsamda karşılanmalıdır, okul yemeği bir an önce hayata geçirilmelidir.
Bugün dünyada ve ülkemizde gıda egemenliğini yaşama geçirmek bir yana, tarım ve gıda sistemi tekelci çok uluslu şirketlerin ve yerli ortaklarının kontrolü altındadır. Dünyada tüm insanları doyurabilecek tarım ürünleri ve gıda üretimi yapılmasına karşın, yoksulluk ve açlık sorunu büyümektedir.
“ÜLKEMİZDE TARIM VE GÜVENLİ GIDA ALANI TÜMÜYLE YERLİ VE YABANCI SERMAYENİN İNSAFINA BIRAKILMIŞTIR”
Ülkemizde tarım ve güvenli gıda alanı tümüyle yerli ve yabancı sermayenin insafına bırakılmıştır. Tarım ve gıda sistemi tekelci çok uluslu şirketlerin ve yerli ortaklarının kontrolü altındadır. Dünyada tüm insanları doyurabilecek tarım ürünleri ve gıda üretimi yapılmasına karşın, yoksulluk ve açlık sorunu her geçen yıl büyümektedir.
Tarımsal temel girdiler ve ürünlerde dışarıya bağımlılık büyük sorundur. Her sıkışılan anda ithalata yönelmek gıda güvencesini tehdit ederken, gıda enflasyonunu artırmaktadır. Yerli üretimin artması devlet desteği ile üreticiyi ve üretimi koruyan somut politikalarla sağlanabilir.
“KRONİKLEŞMİŞ YÜKSEK GIDA ENFLASYONUNUN NEDENİNİ İKLİMSEL ETKİLERE BAĞLAMA KOLAYCILIĞINA DÜŞÜLMEMELİ”
Tarımsal üretim büyük ölçüde doğa koşullarına bağlıdır. İklim değişikliği, özellikle son yıllarda insan eliyle ‘kriz’ haline dönüştürülerek, aşırı yağışlar, su baskınları, can kayıpları, aşırı sıcaklar, kuraklık, dolu ve don olarak dünya ülkelerinin gündeminde sıkça yer almaktadır. Ülkemizde bu yıl yaşanan yaygın zirai don ve kuraklığın üretime olumsuz etkileri maalesef hepimizi ciddi olarak etkilemektedir. Yaşadığımız kronikleşmiş yüksek gıda enflasyonunun nedenini iklimsel etkilere bağlama kolaycılığına düşmeden, üretim maliyetlerini düşüren ve üretici gelirini artıran üretim ekonomisine geçilmesi gerekmektedir.
İçilebilir su kaynaklarımızın ve tarımsal üretimin hızla azalması, yönetenler tarafından sorun çözücü tarım, gıda ve su politikalarının oluşturulmaması, gelecek için duyulan endişeleri artırmaktadır.
“GIDA GÜVENLİĞİ VE SAĞLIKLI GIDAYA ULAŞIM HAKKI PİYASANIN CİDDİ KAMU DENETİMİ İLE GERÇEKLEŞEBİLİR”
Tarımsal gıda sistemleri aynı zamanda sera gazı emisyonlarının önemli bir kaynağıdır. Ancak gıdaların yetiştirilme, hasat edilme ve paylaşılma biçimleri sayesinde bu emisyonları azaltma konusunda gerçek bir potansiyel sunmaktadırlar.
Artan küresel nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak, sınırlar, sektörler ve nesiller arasında takım çalışması gerektirir. Gıda güvenliği ve sağlıklı gıdaya ulaşım hakkı piyasanın ciddi kamu denetimi ile gerçekleşebilir.
“BEYANA DAYALI ÜRETİM İZNİ MODELİNİ BIRAKIP, TÜM GIDA İŞLETMELERİ İÇİN YENİ BİR SİSTEME GEÇİLMELİ”
Halkımızın gıda güvenliği için Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yıllardır uyguladığı beyana dayalı üretim izni modelini bırakıp, tüm gıda işletmeleri için Bakanlık denetimi ve kontrolü sonucu onay verildikten sonra üretimin yapılabildiği sisteme geçilmelidir. Gıda işletmelerini merdiven altından kurtarmak için kayıt altına alınması yeterli bir uygulama değildir. Küçük işletmelerde de gıda güvenliği koşullarını sağlayacak şekilde çalışmalar yapılmalı, Çalıştırılması Zorunlu Personel (ÇZP) zorunluluğu buralarda da uygulanmaya başlanmalıdır. Yetersiz olan Bakanlık denetçi sayısı arttırılmalı, Tasarruf Genelgesi gerekçesine sığınmadan bir an önce bu konuda eğitim almış teknik personelin kamuya ataması yapılmalıdır.
Bugün attığımız adımlar geleceğimizi doğrudan etkileyecektir. Her alanda üretimden ve üreticiden yana politika tercihleri ve kamunun piyasayı düzenleme ve denetleme yetkisini etkin kullanmasıyla, ülkemizde tarım ve gıdada artarak yaşanan sorunlar çözülebilir. Yaşadığımız tarım ve gıda krizinden kurtulabilmek, sermayenin öncelikleri yerine kamusal ve toplumsal çıkarları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınmayı önceleyen kamucu tarım ve gıda politikalarını yaşama geçirmekle mümkündür.
“AÇLIĞIN, YOKLUĞUN VE YOKSULLUĞUN SON BULDUĞU, HAKÇA VE ADİL PAYLAŞIMIN OLDUĞU BİR ÜLKE VE DÜNYA İÇİN ÇALIŞACAĞIZ”
TMMOB’ye bağlı Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odaları olarak; daha kapsayıcı ve daha adil bir gelecek için hep birlikte el ele çalışmaya devam edeceğiz. Dün olduğu gibi bugün de, açlığın, yokluğun ve yoksulluğun son bulduğu, hakça ve adil paylaşımın olduğu bir ülke ve dünya özlemiyle, bilimden, üretimden, insandan, emekten, doğadan, kamu yararı ve toplum çıkarından yana ortak tutumumuz devam edecektir” ifadelerine yer verildi.